28 Mart 2017 Salı

Ezanın Sözleri ve Anlamı

%99’u müslüman bir ülkede ezan okunurken Allah’ın emri gereği namaz kılarız. Peki ezan okunurken ezanın anlamı nedir diye düşündünüz mü? İşte bu yazıda sizin için ezanın sözlerini ve anlamını derledim. Okuyup incelemenizde ve paylaşmanızda fayda var

Ezanın Sözleri

Allâhü ekber
Allâhü ekber
Allâhü ekber
Allâhü ekber
Eşhedü en lâ ilâhe illallah
Eşhedü en lâ ilâhe illallah
Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah
Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah
Hayye ale’s-salâh
Hayye ale’s-salâh
Hayye ale’l-felâh
Hayye ale’l-felâh
Allâhü ekber
Allâhü ekber
Lâ ilâhe illallâh


Allah en büyüktür
Allah en büyüktür
Allah en büyüktür
Allah en büyüktür
Şüphesiz bilirim bildiririm Allah’tan başka yoktur tapacak
Şüphesiz bilirim bildiririm Allah’tan başka yoktur tapacak
Şüphesiz bilirim bildiririm Allah’ın elçisidir Muhammed
Şüphesiz bilirim bildiririm Allah’ın elçisidir Muhammed
Haydi huşu(derin saygı) içinde saygıda bulunarak kıyam rüku ve secde etmeye (namaz)
Haydi huşu(derin saygı) içinde saygıda bulunarak kıyam rüku ve secde etmeye (namaz)
Haydi kurtuluşa
Haydin kurtuluşa
Allah en büyüktür
Allah en büyüktür
Allah’tan başka ilah(tanrı) yoktur

Okuduğunuz için teşekkürler

The post Ezanın Sözleri ve Anlamı appeared first on Muhammet Taşdemir.



from Muhammet Taşdemir http://ift.tt/2nrfrTn

Twitter Direkt Mesaj Nasıl Kapatılır

Twitter’a gelen güncellemeler ile sizi takip edip etmeyen herkes tarafından özel mesaj alabiliyorsunuz. Tabii ki bu özellikten tüm kullanıcılar memnun kalmayabilir. Her kullanıcı diğer kullanıcılardan özel mesaj almak istemeyebilir. Bu düşünceden yola çıkarak bu yazıyı hazırladım.

Şimdi anlatacaklarımız sayesinde sizin takip etmediğiniz kullanıcılardan DM alamayacaksınız. 

  1. Öncelikle Twitter‘a giriyoruz. Daha sonra “Ayarlar ve gizlilik”e giriyoruz.
  2. Ardından gizlilik ve güvenlik seçeneğine tıklıyorsunuz
  3. Gizlilik kısmında “Herhangi birinden mesaj al” seçeneğini iptal ediyoruz. Yani tik işareti olmamalı

Bu şekilde twitter’da kimse size olur olmaz şekilde direkt mesaj gönderemeyecektir. (Bazı virüslü işlemler hariç. Onlara cevaz vermeyin!)

Okuduğunuz için teşekkürler

The post Twitter Direkt Mesaj Nasıl Kapatılır appeared first on Muhammet Taşdemir.



from Muhammet Taşdemir http://ift.tt/2o1ZF48

Uzun Kuyruklu (Long Tail Keyword) Nedir?

17 Mart 2017 Cuma

Toplum Mühendisliğinin En Önemli Aracı: Medya

Toplum mühendisliğinin en temel aracı küresel iletişim teknolojileridir. Bunların başında ise medya gelir. Medya, her türlü bilgiyi ve düşünceyi geniş kitlelere aktaran görsel ve işitsel bir iletişim aracıdır. Bu anlamda, her türlü basılı yayın (gazete, kitap, dergi, broşür, vb.), TV kanalları, radyo, sinema, internet ve sosyal medya platformları gibi iletişim araçları medyanın kapsamına girer. İşte bu özellikleri nedeniyle medya, her türlü propaganda ve algı operasyonunun vazgeçilmez unsurudur. Dolayısıyla küresel sömürgeci güçlerin ve derin dünya devletlerinin de en etkin silahlarından biridir.

İngiliz derin devleti, bir kısım medyayı böyle bir amaç için kullanır. Öyle ki, kimi zaman kendi halkına bile aldatıcı bilgiler aktarmaktan geri kalmamış ve toplum mühendisliğini kendi halkına karşı dahi uygulamıştır. Kendi ülkesi içinde legal hükümetleri düşürecek kadar ileri gidebilmiştir. Dolayısıyla burada tekrar hatırlatmak gerekir: İngiliz derin devletinin bir kısım medyayı kullanarak uyguladığı toplum mühendisliği, İngiliz Hükümeti’ni veya İngiliz halkını kesinlikle bağlamamaktadır. İngiliz Hükümeti, hükümet yetkilileri ve İngiliz halkı da bu sinsi mühendisliğin çoğu zaman hedefi olmuştur. Bu nedenle, İngiliz Hükümeti ve İngiliz halkı, burada tarif edilen toplum mühendisliği uygulamalarında daima mağdur taraf olmuştur ve derin devletin uygulamalarından münezzehtir.

Toplum mühendisliği, her dönemde, ağırlıklı olarak İngiltere, ABD, Rusya, Çin gibi süper güçleri yönlendiren derin yapılar tarafından hem kendi toplumlarını hem de dünya toplumlarını manipüle etmek amacıyla kullanılan stratejilerden biridir. Bu strateji II. Dünya Savaşı’na giden süreçte ve savaş sırasında, propagandaya oldukça önem veren Hitler Almanya’sı tarafından etkili bir şekilde kullanılmıştır. Benzer şekilde Soğuk Savaş dönemi de toplumsal mühendislik stratejilerinin oldukça yoğun ve etkili bir şekilde kullanıldığı dönemlerden biridir.

Toplum mühendisliği uygulamasıyla gerçekleri çarpıtma konusundaki en ilginç örneklerden birisi Vietnam Savaşı’dır. 1975 yılında, askeri açıdan sona eren savaşta Vietnam’ın kaybı 3 milyon ölü, 300 bin kayıp ve 4 milyon yaralı şeklinde korkunç rakamlarla ifade edilmekteydi. Ölü sayısı Vietnam’ın toplam nüfusunun %17’sine eşitti. ABD’nin toplam kaybıysa 60 bin kişi civarındaydı.

Bu tabloya karşın, ABD medyası, Vietnam’ı canavar olarak gösterme yönünde çok büyük çaba sarf etti. Bu propagandalar sayesindedir ki ABD, binlerce kilometre uzaktan gelerek yakıp yıktığı ve milyonlarca insanını katlettiği Vietnam’a karşı kendini haklı çıkararak, bir de üstüne bu devlete 18 yıl boykot uyguladı. Savaş döneminde New York Times’ın dış politika yorumcusu Leslie Gelb “Amerikalıları öldürmüş oldukları için” Vietnam’ı “yasadışı” olarak tanımlıyordu.

Oysa komünizm ile mücadele, sadece ilmi bir çalışma ve eğitim yoluyla yapılabilecek bir mücadeleydi. ABD; Vietnam ve Uzak Doğu’nun genelinin, yanlış ideolojik eğitim neticesinde komünizmin pençesine düştüklerini ve ancak doğru eğitim verildiğinde bu beladan kurtulabileceklerini göremedi. ABD’nin ve tüm dünyanın, komünizme ve diğer tüm yanlış ideolojilere karşı bu yanlış stratejisi günümüzde hala devam etmektedir. Yanlış ideolojilere karşı hala şiddet ile cevap verilmekte, bu da beraberinde daha büyük zorluk ve daha fazla şiddet getirmektedir. Elbette bunun böyle olması, İngiliz derin devletinin istediği şeydir. Çünkü daha önce de belirtmiş olduğumuz gibi İngiliz derin devletinin hedefi, karışıklık ve isyanlar çıkararak ve gerektiğinde terör örgütlerini dahi destekleyerek krizler çıkarmak, dünyayı paramparça duruma getirebilmek ve böylelikle tüm dünya üzerinde hegemonyasını kolaylıkla sağlayabilmektir.

11 Eylül sonrası Bush yönetimi tarafından Afganistan ve Irak’a yönelik başlatılan geniş çaplı Müslüman soykırımı da medyanın toplum mühendisliği neticesinde dünya kamuoyuna bütünüyle farklı yansıtıldı. “Teröre karşı savaş” (war on terror) adı verilen ve milyonlarca masum sivil Müslüman’ın şehit edilmesine sebep olan bu katliamlar dünya kamuoyuna ABD’nin söz konusu ülkelere insan hakları, özgürlük ve demokrasi götürdüğü şeklinde aktarıldı. Medya, bu algının kamuoyunda yerleşebilmesi için başrollerdeydi. Gerçekte, asıl plan, Irak’ın paramparça hale getirilmesi ve İngiliz derin devletinin böylelikle bölgede hegemonya sağlamasıydı. Fakat “Irak’a demokrasi getirme” efsanesi medya yoluyla dünya kamuoyunu derinden etkilemiş ve saldırılar, pek çok kesim tarafından haklı bulunmuştu.

İngiltere’nin Irak Savaşı’ndaki rolünü irdelemek amacıyla oluşturulan “The Iraq Inquiry” isimli grubun Temmuz 2016’da yayınladığı Chilcot Raporu, Irak’ın işgaliyle ilgili bir itiraf raporuydu. Bu raporda dönemin İngiltere Başbakanı Tony Blair, Irak işgalinin sebebi olarak gösterilen Irak’ta nükleer silahların olduğuna dair istihbarat değerlendirmelerinin yanlış olduğunu, buna rağmen Irak işgalinin gerçekleştiğini, müdahale sonrası ortamınsa, düşünüldüğünden daha hasmane, uzun ve kanlı olduğunu belirtmiştir. Aradan bunca yıl geçmişken ve bu kadar can kaybedilmişken gelen bu itiraf elbette pek çok yönden düşündürücüdür. Bunun gerçekten bir vicdan muhasebesi mi yoksa derin devletin başka bir oyunu mu olduğu ilerleyen zamanda ortaya çıkacaktır.

ABD ve benzeri küresel güçler, her zaman olayları geri plandan ve perde arkasından yönlendiren İngiliz derin devletinin kontrolündeki taşeronlar olarak sahneye sürülmüşlerdir. Yüzyıllardır her türlü küresel stratejide olduğu gibi propaganda ve toplum mühendisliği konusunda da üst akıl her zaman İngiliz derin devleti olmuştur.

Not : Bu yazı Üst Akıl : İngiliz Derin Devleti isimli kitaptan derlenmiştir

The post Toplum Mühendisliğinin En Önemli Aracı: Medya appeared first on Muhammet Taşdemir.



from Muhammet Taşdemir http://ift.tt/2nu4FhO

15 Mart 2017 Çarşamba

1. Dünya Savaşı ve İngiliz Derin Devleti

Birçok tarihçiye göre, Osmanlı’nın gerçek yıkılış tarihi Borçlar Kurulu’nun (Düyun-u Umumiye Meclisi) ilan edildiği 20 Aralık 1881’dir. Ne var ki, İngiliz derin devleti açısından oluşan bu son derece elverişli ortama rağmen, İngilizler, I. Dünya Savaşı’na kadar 37 yıl boyunca Osmanlı’yı askeri olarak işgal etmemiştir. Bunun tek nedeni, bu topraklar üzerinde hak iddia eden Fransa, Almanya ve Rusya gibi dönemin büyük güçleriyle Osmanlı’yı paylaşmak istememesidir.

Sinsi Plan

İngiliz derin devleti, rakiplerini ekarte edebileceği ve Osmanlı üzerinde, kendi denetiminde bir işgal ve hakimiyet süreci başlatabileceği uygun bir tarihe kadar beklemeyi tercih etmiştir. Belirlenen bu tarih, I. Dünya Savaşı’dır. İngiliz derin devleti, bu süreç zarfında en önemli rakibi Almanları zaten karşı cepheye almış, Bolşevik Devrimini finanse edip körükleyerek Osmanlı üzerinde hak iddia eden Rusları da saf dışı bırakmıştır. Bolşevik İhtilalinin en büyük parasal destekçilerinden birinin İngiliz Lord Alfred Milner olması rastlantı değildir. Milner, daha önceki bölümlerde tanıttığımız İngiliz derin devletinin derin güçlerinden “Round Table” örgütünün organizatörü ve başıdır. Bu örgüt, Lord Rothschild tarafından da desteklenmektedir.

I. Dünya Savaşı öncesi dönemde Osmanlı Devleti, neredeyse tüm devletler tarafından fiilen yıkılmış olarak görülmektedir. Ancak, son darbeyi vuracağı ana kadar Osmanlı’nın toprak bütünlüğünün korunması İngiltere’nin işine gelmiştir. İngiliz derin devleti, dağılma süreci yavaşlatılmış ve bu aşamada her yönden kendisine bağımlı hale getirilmiş bir Osmanlı’yı daha çok tercih etmiştir. Çünkü Osmanlı’nın idaresi altındaki bölgeler, stratejik ve ekonomik olarak İngiliz derin devleti için çok önemli bölgelerdir. Diğer yandan, 19. yüzyılın sonlarında Mezopotamya ve İran’da zengin petrol yataklarının tespit edilmesi, gelişmiş sanayiye sahip İngiltere’nin bölgeye olan iştahını daha da kabartmıştır.

Balkanlar

Ne var ki, bu aşamada, Rusların Balkanları nüfuzu altına alarak Yeşilköy’e kadar inmesi ve bunun devamında 13 Temmuz 1878’de imzalanan Berlin Antlaşması, İngiliz derin devletinin son bir yüzyıldır izlediği Osmanlı’nın toprak bütünlüğünü koruma politikasının sonu olmuştur. Bu tarihten sonra İngiltere, Osmanlı’nın elden gitmekte olduğu endişesiyle sahte dost ve müttefik maskesini bir kenara bırakarak askeri müdahalelerine başlamıştır.

2. Abdülhamit, İngilizler ve Kıbrıs

İlk etapta 25 Mayıs 1878’de “Rusya’ya karşı üs olarak kullanma ve bu yolla Osmanlı’ya yardımcı olma” bahanesiyle Osmanlı’nın bir parçası olan Kıbrıs Adası’nı işgal ederek Ada’ya askerlerini çıkarmış ve Kıbrıs’ın yönetimini ele geçirmiştir. Rusya’ya karşı yardım bahanesiyle Kıbrıs’ı isteyen İngilizlere, İngiliz derin devletinin baskısı altındaki Padişah II. Abdülhamit, tereddütsüz olarak Kıbrıs’ı sunmuştur. I. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla 1914’de bir kararname yayınlayan İngiltere, Kıbrıs’ı resmen ilhak ettiğini açıklamıştır. Türkiye ise Lozan Konferansı ile Kıbrıs’ın bu durumunu resmen kabul etmek zorunda kalmıştır. Dolayısıyla II. Abdülhamit’in İngilizlere yaptığı Kıbrıs “ikramı”, İngilizlerin Osmanlı’yı fiziki işgal planının ilk ciddi aşaması sayılabilir.

Burada günümüze bir gönderme yapmak gerekirse, İngiliz derin devleti, Türkiye’deki 15 Temmuz 2016 kalkışması öncesinde ve sonrasında Güney Kıbrıs’taki üssüne ciddi bir askeri yığınak yapma faaliyeti içine girmiştir. Savaş uçakları, helikopterler, askeri çıkarma gemileri ve özel kuvvetlerden oluşan bu askeri konuşlanmanın gerekçesini de İngilizler “olası bir iç savaş veya karışıklık durumunda Türkiye’deki İngiliz vatandaşlarını kurtarmak” olarak belirtmiştir. İngiliz yetkililer, “gerekli görüldüğünde” Türkiye topraklarına girecek olan İngiliz güçlerinin ateş etme yetkisine de sahip olacağını söylemiştir. Bu durum Türk kamuoyunda da Türk medyasında da ittifakla bir “işgal planı” olarak algılanmıştır.

“Zayıflat ve Ele Geçir” Taktiği

İngiliz derin devleti tarafından izlenen 1. Dünya Savaşı süreci, önce ülkeyi isyan, kalkışma, darbe girişimi gibi karışıklıklara, hatta mümkünse iç savaşa sürükleyerek o ülkeyi ekonomik, siyasi ve askeri açıdan zayıflatmaktır. Ardından da, “vatandaşlarını koruma”, “insani yardım”, “insani müdahale”, “barışçıl müdahale” gibi suni bahanelerle o ülkeye askeri bir işgal gerçekleştirmektir. Tarihe şöyle bir baktığımızda, aslında İngiliz derin devletinin planlarının çoğu zaman bu süreç dahilinde işlediğini görebilmek mümkündür.

İlginç olan, İngiliz derin devletinin Türkiye’yi işgal planlarında başlangıç noktasının yüz yıl sonra yine Kıbrıs olmasıdır. Bu durum, bugünkü gizli planın sonraki aşamalarının da benzer olacağına dair haklı şüpheleri artırmaktadır. Nitekim İngiliz derin devletinin, Kıbrıs’ın ardından 1882’de Mısır yönetimini ele geçirme metodu, yukarıda bahsettiğimiz birkaç aşamalı sürecin tarihsel bir kopyasıdır.

Günümüzde…

Neyse ki, 15 Temmuz’da Cumhurbaşkanımız, hükümetimiz, güvenlik güçlerimiz ve halkımız, İngiliz derin devletinin bu sinsi planına dev bir set oluşturmuşlardır. Fakat bu hain plan, hala gündemdedir. İngiliz derin devleti, bu hain planı gerçekleştirmek için sürekli olarak yol arayışındadır. Dolayısıyla, tehlikenin hala sürdüğünü bilmek ve teyakkuzda olmak gerekmektedir. Allah’ın izniyle İngiliz derin devleti, Türkiye üzerinde karanlık emellerine asla ulaşamayacaktır.

NOT : Bu yazı “Üst Akıl : İngiliz Derin Devleti” isimli eserden faydalanılarak derlenmiştir.

The post 1. Dünya Savaşı ve İngiliz Derin Devleti appeared first on Muhammet Taşdemir.



from Muhammet Taşdemir http://ift.tt/2nmrR1G

İngilizlerin Ekonomik Tuzağı : Baltalimanı Antlaşması

19. yüzyıla gelindiğinde Osmanlı İmparatorluğu, Avrupa devletlerinin ağır askeri, siyasi ve ekonomik baskıları altında ezilmeye başlamıştı. Yunan isyanının sürdüğü 1827’de İngiliz, Fransız ve Rus filoları Navarin’de Osmanlı donanmasını yenilgiye uğratmış, 1828 yılında patlak veren Osmanlı-Rus Harbi’nde Ruslar 1829’da Edirne’yi alarak İstanbul’a yaklaşmışlardı. Bu durum karşısında Padişah II. Mahmut, 1829 yılında imzalanan Edirne Antlaşması’yla savaşa son verdi. Ancak Yunanistan’ın bağımsızlık kazanması bazı şartları değiştirdi. Yunan isyanı sırasında II. Mahmut, Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’ya Yunan isyanının bastırılmasına yardım etmesi halinde kendisine Mora Valiliğini de vereceğini vaat etmişti. Yunanistan’ın bağımsızlığı ile bu vaat anlamını yitirdi. Mehmet Ali Paşa’nın Şam Valiliği isteğinin de II. Mahmut tarafından reddedilmesi ortaya Mısır Meselesi denilen problemi çıkardı. Bu kriz esnasında Fransa’nın Mısır’ı tutması, İngiltere’nin ise tarafsız görünümü karşısında Osmanlı, Ruslarla 1833’te bir yardımlaşma ve saldırmazlık anlaşması olan Hünkar İskelesi Antlaşması’nı imzaladı.

İngiliz Derin Devleti’nin Endişesi ve Antlaşmanın İmzalanması

Osmanlı’yı Ruslara kaptırıyor olmanın telaşıyla İngiliz derin devleti, Fransa’yı da yanına alarak anlaşmayı protesto etti. Hatta bir İngiliz donanmasını İzmir önlerine gönderecek kadar ileri gitti. Araya Avusturya’yı sokarak Çar’ı anlaşmadan çekilmeye ikna ederken, diğer yandan Osmanlı’ya Mehmet Ali Paşa ve Rus tehdidine karşı askeri destek teklifi sundu. Elbette İngiltere’nin bu hizmeti karşılıksız olmayacaktı. Bu hizmete karşılık 1838’de Osmanlı, İngiltere’ye yönelik bir nevi genişletilmiş kapitülasyonlar anlamına gelen “Serbest Ticaret Antlaşması”nı (Baltalimanı Antlaşması) imzaladı. Bir İngiliz hayranı olan Sadrazam Mustafa Reşit Paşa’nın da, ölüm döşeğindeki Padişah’ın antlaşmayı imzalamaya ikna etmede önemli rolü oldu.

İngilizlerin sözde “batılılaşma”, “liberalleşme”, “gelişme” sloganlarıyla oldubittiye getirdiği bu antlaşma, gerçekte, Osmanlı’nın yıkımının habercisiydi. Bu anlaşma sayesinde İngiltere, yarı-sömürge haline getirdiği imparatorluğu, çöküşüne kadar belini doğrultamayacağı bir ekonomik yıkımın içine sürüklemekteydi. Baltalimanı Antlaşması’yla, başta İngiltere olmak üzere Batı ülkelerine, kapitülasyonların bile çok daha ötesinde haklar ve imtiyazlar tanındı. Osmanlı Devleti, önce İngilizlerin sonra tüm Avrupa’nın açık pazarı haline geldi.

Baltalimanı Antlaşması’nın Tek Taraflı Maddeleri

Antlaşma, Osmanlı’nın zararına olacak tek taraflı ve bağlayıcı maddelerle doluydu. Bu antlaşmayla, zaten yürürlükteki kapitülasyonlara ek olarak, “Büyük Britanya uyruklarına ve gemilerine” yeni ayrıcalıklar tanınmış ve bu ayrıcalıkların “şimdi ve sonsuza dek süresiz olarak geçerli” olduğu hükme bağlanmıştı. Buna göre, yurt içi ticarette, Türk tüccarlar %12 vergi öderken, İngiliz tüccarlar %5 vergi ödüyordu. Herhangi bir Türk ürünü, İngiliz bir tüccar ya da vekili tarafından ihracat amacıyla satın alınırsa, bu ürünleri satın alan İngiliz tüccar ya da vekili, hiçbir ticari kısıtlamaya bağlı olmayacak ve dilediği gibi davranmakta serbest olacaktı.

Her açıdan İngiltere’nin çıkarlarına yönelik yaptığı eşsiz katkılar nedeniyle, dönemin İngiltere Dışişleri Bakanı Henry Palmerston anlaşmayı, “Capo d’Opera” yani “şaheser” olarak tanımlıyordu. Bir yandan da İngiliz derin devletinin klasik sahte dostluğu ve ikiyüzlülüğü içinde, alttan alta yıkımın eşiğine getirdiği Osmanlı’yı, “Osmanlı Devleti ticari ilişkilerinde, serbest ticareti, dünyadaki bütün devletler içinde en geniş biçimde uygulayan ülkedir” sözleriyle sırtını sıvazlayarak övmeyi de ihmal etmiyordu. Bugün de İngiliz derin devletinin temsilcilerinden Türkiye veya Türklere yönelik herhangi bir övgü, takdir ya da sözde destek geldiğinde, bu tarihi örneği hatırlayarak, perde arkasında gizlenen sinsi planı görebilmek gerekmektedir.

Baltalimanı Antlaşması’nın Aleyhimizdeki Diğer Detayları

Baltalimanı Antlaşması’yla, dış piyasalara karşı gümrük duvarları indirildi ve hiçbir koruma önlemi alınmadan iç ticaretteki tüm ruhsat ve kayıtlar ortadan kaldırıldı. Bu, yabancı rekabete hazır olmayan ve yeni yeni gelişmeye başlayan Türk sanayiine en büyük darbeyi vurdu. Pamuk, ipek, yün ve tiftik dokuma, deri işleme, madencilik, tarım vb. gibi yerli üretime dayalı sanayiler, günden güne zarara uğrayarak can çekişir hale geldi ve sonunda yok oldu. Bir süre sonra bu ürünler işlenmeden, yalnızca çok düşük fiyatlara yabancılara hammadde olarak satılır hale geldi. 1838’den önce yalnızca iç tüketimi karşılamakla kalmayıp yurtdışı pazarlara da ihraç edilen pek çok yerli sanayi ürünü, 1850’lere gelindiğinde neredeyse tamamen ithal edilmekteydi.

Diğer yandan, dış ticaretten sağlanan vergi gelirlerinin Batılılara sağlanan ayrıcalıklar sebebiyle düşmesi, devlet bütçesinin açıkları ile birleşince, Osmanlı Devleti büyük bir mali krizin içine girdi. 1854 yılında, Kırım Savaşı’nın da getirdiği maliyetlerin altından kalkamayan Osmanlı Devleti, zaten bozuk olan ekonomisini düzeltebilmek amacıyla tarihinde ilk kez dış borç almak zorunda kaldı. İngiltere de, bu borçlanmayı büyük bir iştiyakla teşvik etti. Bunun üzerine Osmanlı devlet yöneticileri, 24 Ağustos 1854 tarihinde, Mısır’dan gelecek vergiyi teminat göstererek, Londra’da Palmer, Paris’te Goldschmidt kurumlarından 3 milyon İngiliz Lirası borç aldı.

Borçlanma Silsilesi

Bu ilk borçtan sonra alınan borçların ardı arkası kesilmedi ve Osmanlı Devleti yıkılana kadar da bu borçlar ödenemedi. 1854’te alınan ilk borçtan 20 yıl sonra Osmanlı Devleti moratoryum ilan ederek iflasını açıkladı. I. Dünya Savaşı’na kadar geçen sürede devlet, 243 milyon Osmanlı Lirası dış borç almış ve toplamda 409 milyon Osmanlı Lirası tutarında dış borç yükü altına girmiştir.

Bunun sonucunda, İmparatorluğun alacaklıları devletin en sağlam gelirlerine el koydu. Batılı ülkelerin alacaklıları tarafından kurulan Düyun-u Umumiye-i Osmaniye Meclisi, isminden yerli gibi anlaşılsa da, başta İngilizler olmak üzere, Hollandalı, Fransız, Alman, İtalyan ve öncelikli alacaklılar temsilcilerinden oluşan yedi kişilik bir kuruldu. Osmanlı’nın dış borçlarını denetleyen bu kurul, devlet bütçesinin üçte birinden fazlasını oluşturan tütün, tuz, ipek, içki, pul ve av vergilerine el koymuştu. Çünkü bu vergi kalemleri, toplanması en kolay olan ve güvence altındaki vergilerdi.

İngiliz Derin Devleti ve Duyun-ı Umumiye Zulümleri

İngilizlerin kontrolündeki Düyun-u Umumiye memurları yanlarına jandarmaları alarak köylünün, çiftçinin ürünlerine el koyar ve söz konusu vergileri tahsil ederlerdi. Anadolu ve Ege’de Düyun-u Umumiye memurlarının jandarmayı da kullanarak yaptıkları vergi tahsilatına ilişkin sayısız zulüm vakaları tarihe geçmiştir.

Osmanlı’yı çöküşe götüren bu borçlar, Osmanlı’nın yıkılışından sonra Türkiye Cumhuriyeti’ne miras kaldı ve ödenmesi ancak 100 yıl sonra, 1954 yılında tamamlanabildi. Oysa İngilizlerle Baltalimanı Serbest Ticaret Antlaşması’nın imzalandığı 1838 tarihinde, Osmanlı’nın hiçbir dış borcu yoktu. İngiliz derin devletinin sinsi entrikaları, Osmanlı’yı hem borçlu hem de dost Rusya başta olmak üzere pek çok ülke ile sorunlu hale getirdi.

Sonuç Olarak;

Görüldüğü gibi Osmanlı döneminde ilk dış borç, İngiliz derin devletinin oyunları sonucunda İngiltere’ye yönelik olmuş ve bu borçlanma, çöküşün de başlangıcı olmuştur. Osmanlı’ya uygulanan Serbest Ticaret Antlaşması ve bunu kademe kademe takip eden kriz ve iflas süreci, İngiliz derin devletinin ülkeleri yıkımın eşiğine getirmek için uyguladığı sinsi, karmaşık, çok aşamalı ve uzun vadeli planlara önemli bir örnektir.

NOT : Bu yazı “Üst Akıl : İngiliz Derin Devleti” isimli eserden faydalanılarak derlenmiştir.

The post İngilizlerin Ekonomik Tuzağı : Baltalimanı Antlaşması appeared first on Muhammet Taşdemir.



from Muhammet Taşdemir http://ift.tt/2mrbz2j

Kuru Kafa ve Kemikler (Skull and Bones)

Tavistock Enstitüsü

Tavistock; 1921 yılında Londra’da İngiliz Ordusu Psikolojik Savaş Bürosu Başkanı Sir John Rawlings-Reeese tarafından kurulmuştur. I. ve II. Dünya Savaşı yıllarında psikolojik savaş örgütü olarak çalışan Tavistock Grubu, Rockefeller Vakfı’nın yaptığı büyük bağışlarla 1946 yılında görev alanı genişletilerek yeniden yapılandırılmıştır. Rockefeller; Tavistock’a daha geniş çaplı savaş araştırmaları yapma ve uygulama görevleri vermiştir. Uygulama alanı elbette dünyanın çeşitli bölgeleri ve özellikle ABD’dir. Enstitü ve gerçekleştirmekte olduğu çalışmaları, ABD’nin en iyi korunan sırrı olmaya devam etmektedir.

Tavistock ve Sigmund Freud

Tavistock Enstitüsü’nün ilham kaynağı, ünlü psikanalist Sigmund Freud’un “insan davranışlarının kontrolü” konusundaki araştırmaları olmuştur. Enstitü, insan davranışlarını kontrol ederek, toplumları kendi çıkarları doğrultusunda biçimlendirmek amacıyla kurulmuştur. Bu, bir nevi psikolojik etkilerle toplumları kontrol altına alma yöntemi olarak kurgulanmıştır.

Tavistock Enstitüsü’nün Yapısı

Enstitü bugün; Sussex Üniversitesi’nden, Stanford Araştırma Enstitüsü, Esalen, Massachusetts Institute of Tecnology (MİT), Hudson Enstitüsü, Heritage Vakfı, Georgetown Stratejik ve Uluslararası İlişkiler Araştırma Merkezi (CSİS), ABD Dışişleri kadrolarının eğitildiği Hava Kuvvetleri İstihbaratı, RAND Corporation, Mitre Corporation, The Mount Pelerin Topluluğu, Trilateral Komisyon, Ditchley Vakfı ve Roma Kulübü gibi gizli gruplara kadar uzanan bir ilişkiler ağı geliştirmiştir. Tüm OSS (Office of Strategic Services – Stratejik Hizmetler Bürosu) ve CIA programları Tavistock’un rehberliğinde oluşturulmuştur.

Günümüzde Tavistock, ABD’deki vakıflar ağını 6 milyar dolarlık bir bütçe ile faaliyette tutmaktadır.44 Tavistock, stratejik misyonunu “Endüstriyel ulus-devletlerden post-endüstriyel küresel dünya devletine dönüş ve yönetimin az sayıda oligarka devredilmesi” olarak belirlemiştir. Daha açık ifade etmek gerekirse kurumun amacı, İngiliz derin devletinin kontrolü altında “Tek Dünya Devleti”ni inşa etmektir. Zaten hatırlanacağı gibi, oluşturulan tüm gizli kurumların ana hedefi bu olmuştur.

Tavistock Enstitüsü’nün Görevi

Tavistock’un bu uğurda üstlendiği görev, halka psikolojik yollarla yaklaşabilmek ve pek çok konuda psikanalitik etkilerle halkın gücünü kırabilmektir. Bunun başlıca yöntemi halkı etki altına alacak yöntemler geliştirmek olmuştur. Böylelikle halklar, İngiliz derin devletinin belirlediği derin dünya diktatörlerine muhalefet etmeyecek ve hali hazırda hedeflenen ve çoğunlukla komünist temellere dayanan tek dünya devletine doğru kanalize olacaktır. Aile, din, onur, milliyetçilik gibi kavramları çökertmek, cinsi sapıklık ve homoseksüellik gibi toplumları içten içe bitiren, dejenere kavramları yaygınlaştırmak için teknikler geliştirmek Tavistock bilim adamlarınca yıllarca üzerinde çalışılan konuların başında gelmektedir.

Tavistock Enstitüsü, sürekli ve kitlesel beyin yıkama teknikleri üzerinde çalışmakta ve çoğu zaman bunları toplumlar üzerinde test etmektedir. İnsanları gerilim, korku ve endişe içinde bırakacak olaylar tasarlayarak, genel bir analiz yapılmakta ve psikolojik ve sinirsel durumlarının değiştirilmesi amaçlanmaktadır. Psikolojik anlamda endişenin toplumlara yerleştirilmesiyle, daha önce de incelediğimiz gibi, toplumları yönlendirmek oldukça kolay olmaktadır. İngiliz derin devletinin büyük hedeflerinden birinin daima toplumları kontrol altına almak olduğu unutulmamalıdır.

NOT : Bu yazı “Üst Akıl : İngiliz Derin Devleti” isimli eserden faydalanılarak derlenmiştir.

The post Tavistock Enstitüsü appeared first on Muhammet Taşdemir.



from Muhammet Taşdemir http://ift.tt/2lZa9AZ

14 Mart 2017 Salı

13’ler Kraliyet Konseyi

4 Maddede Hoşgörülü Olmanın Yolları

Roma Kulübü (Club of Rome)

1940’larda İngiltere Kraliçesi Elizabeth, 31 farklı ülke toprağını kontrol ediyordu. Dünya kara parçalarının 6’da biri ona aitti ve bu toprakların değeri 28 trilyon dolar idi. II. Dünya Savaşı sonrası değişen dengeler, İngiliz derin devletinin farklı yapılanmalara yönelmesine neden olmuştur. Bunlardan biri de Roma Kulübü’dür.

Pek çok insan Roma Kulübü’nü, İtalya’da kurulmasından ve Katolik Kilisesi’ne bağlı olmasından dolayı kendi halinde özerk bir kurum olarak algılamaktadır. Oysa Roma Kulübü, 300’ler Komitesi’nin önemli bir parçası ve İngiliz derin devletinin farklı isimde faaliyet yapan bir koludur.

Roma Kulübü ve Bilderberg Grubu, 300’ler Komitesi’nin en önemli dış siyaset kurumlarıdırlar. Daha önce 300’ler Komitesi hedeflerini incelerken bahsettiğimiz “tek dünya devleti”, Roma Kulübü tarafından hayata geçirilecek şekilde inşa edilmiştir. Tek dünya devleti, başında İngiltere’nin olduğu, tüm dünyayı İngiliz derin devletinin yönettiği, tüm kaynakların İngiliz derin devletine aktığı bir sistemi ifade eder. Buna göre, yine daha önce belirttiğimiz gibi İbrahimi dinlerden farklı “tek bir din” olacak, insanları kapsamlı olarak dinsizleştirmek mümkün olmadığı için onların sahte bir din anlayışı etrafında toplanmaları sağlanacaktır. Böylelikle insanlar, İlahi dinlerin etkisinden çıkarılacak ve İngiliz derin devletinin dediklerini yapar hale geleceklerdir.

Tek dünya düzeni, özellikle 1990’lardan sonra belirginleşse de, geçmişi yüzlerce yıl öncesine dayanmaktadır. ABD’nin kuruluşundan maruz kaldığı iç savaşa kadar her detay, söz konusu düzenin varlığı için organize edilmiştir. Dr. John Coleman, dünya tarihinde İngiliz derin devleti tarafından en fazla kandırılmış olan halkın Amerikan halkı olduğunu belirtmektedir. Amerikan halkının şu anda yaşadığı yoğun moral çöküntüsünü buna bağlamakta ve Amerikan halkının tarihinde ilk defa çöküş sürecinde olduğunu bu kadar derinden hissettiğini belirtmektedir. Coleman’a göre bütün bunlar, İngiliz derin devletinin önemli bir kolu olan 300’ler Komitesi’nin ve onun himayesindeki Roma Kulübü’nün faaliyetleri sonucunda gerçekleştirilmiştir ki, bu tespit son derece doğrudur.

Roma Kulübü’nün görevi, özellikle Amerika’da endüstriyelleşme karşıtı fikirler oluşturmak ve bunları yaymaktır. Fakirleşme, insanları dini inançlardan uzaklaştırma, halkı –özellikle gençleri– depresyona sürükleyerek pasif, yönlendirmeye açık, aciz topluluklar oluşturma, amaçsız kitleler yığını var etme bu grubun hedefleri arasında olmuştur. Uyuşturucu kullanımını artırma, homoseksüelliği yaygın ve kabul edilir hale getirme, şeytana tapma, büyücülük gibi sapkın inanç şekillerini yaygınlaştırma, din ile ilgili olmayan tarikatlar oluşturma diğer hedeflerdendir.

300’ler Komitesi’nce yayınlanan Time, Perspective and Morale (Zaman, Perspektif ve Moral) isimli kitapta yazar Bernard Levin, Roma Kulübü’nün şu hedeflerine yer vermiştir:

“İnsanların moralini terör stratejisiyle yıkmada kullanılacak önemli bir taktik şöyle açıklanabilir: Kişinin durumunu ve beklentilerini muğlak hale getirin. Sonra şiddet içeren cezalandırmalar ve çözüm içeren vaatler ve tutarsız habercilik yöntemiyle kişinin bulunduğu durumu iyice bilinmez hale sokun. Bu noktada kişi kendisine önerilen planların ve sunulan vaatlerin kendi yararına mı yoksa zararına mı olacağı konusunda şüpheye düşecektir. Bunu başardığınızda, planları ve amaçları olan ve bunlar için risk alabilecek kişiler bile ne yapılması konusunda hissettiği içsel karmaşa nedeni ile paralize olacaktır.”

İnsanlar ciddi şekilde bu sinsi planın pençesine düşmüş durumdadır. Yoğun kafa karışıklığı içinde çoğunlukla ahlaki değerlerini, planlarını, hedeflerini, yaşama sevinçlerini kaybetmiş hale gelmişlerdir. Dolayısıyla toplum, bir nevi İngiliz derin devleti tarafından güdülen bir güruh halini almaktadır. Şu anki manzaraya bakıldığında, ABD dahil dünyanın her tarafında, bu plan büyük ölçüde hayata geçirilmiş durumdadır.

Not : Bu yazı “ÜST AKIL : İNGİLİZ DERİN DEVLETİ” isimli kitaptan yararlanmak suretiyle derlenmiştir.

The post Roma Kulübü (Club of Rome) appeared first on Muhammet Taşdemir.



from Muhammet Taşdemir http://ift.tt/2nzflI1

300’ler Komitesi (Committee of 300)

Yuvarlak Masa (Round Table)

Kraliyet Akademisi (Royal Society)

İngiliz Doğu Hindistan Şirketi (British East India Co.)

İngiliz Menfaatlerini Şekillendiren Vakıflar

İngiliz ırkını, menfaatlerini ve hegemonyasını hakim kılabilmek, İngiliz imparatorluğunun kurulduğu dönemden bu yana, İngiliz derin devletinin hedefi olmuştur. Bir yeraltı yapılanması olan söz konusu derin devlet, hedefine ulaşabilmek için gün ışığına çıkmaya ihtiyaç duymuş ve legal görünümle çeşitli yönetim organlarına ulaşmaya çalışmıştır. Bu çaba, kimi zaman devletin kendi kurumları içinden olabildiği gibi çoğu zaman çeşitli gizli kurumlar ve dernekler yoluyla gerçekleşmiştir. Söz konusu kurum ve dernekler, İngiliz menfaatlerini özellikle yurt dışında ayakta tutabilmek için çeşitli yöntemler denemişlerdir. Çoğunlukla basını kullanmış, devlet yetkililerinin politikalarını şekillendirmiş, kimi zaman ajanlar vasıtasıyla başka ülkelerin siyasetine sızmışlardır. Çeşitli ülkelerin devlet başkanlarını yönlendirmiş, çeşitli ülkeler için strateji ve politikalar belirlemiş ve her ülkeyi İngiliz menfaatlerine meyledecek hale getirmişlerdir.

Söz konusu vakıf ve kurumların özelliği, genel olarak toplum içinde yaygınlaşmasını istedikleri bir konunun propagandasını, hemen her yöntemi kullanarak rahatlıkla yapabilmeleridir. Darwinizmin yaygınlaşması için üniversiteler, okullar, akademisyenler, bilimsel yayınlar, basın yayın kurumları ve hatta hükümetler bu konuda kullanılmıştır. Toplum içinde dejenerasyonun da yaygınlaşma yöntemi bu şekilde olmaktadır. Örneğin günümüzde toplum içinde homoseksüellik gibi bir sapkınlığın adeta normal bir şeymiş gibi empoze edilmesi söz konusu kurumların kapsamlı çalışmaları sonucunda olmaktadır.

İşte İngiliz menfaatlerini şekillendiren vakıflardan bazıları:

  1. İngiliz Doğu Hindistan Şirketi (British East India Co.)
  2. Kraliyet Akademisi (Royal Society)
  3. Yuvarlak Masa (Round Table)
  4. 300’ler Komitesi (Committee of 300)
  5. Roma Kulübü (Club of Rome)

Tüm bu vakıf ve yapıları isimlerinin üstüne tıklayarak daha detaylı inceleyebilirsiniz.

Şunu belirtmek gerekir; söz konusu kurumlar temelinde elbette legal kurumlardır ve günümüz yöneticilerinden veya çalışanlarından, derin devletin söz konusu faaliyetlerinden habersiz olan, kurumların ilk kuruluş amacını bilmeyen, doğru ve dürüst insanlar elbette vardır. Bu açıklamalar, vakıfların legal olarak yaptığı işlere veya burada dürüstçe çalışan kişilere yönelik elbette değildir. Esas hedef, bu vakıflar yoluyla yapılan söz konusu sinsi uygulamaların temelindeki yanlış zihniyettir. Kişiler, hatalı bile olsalar, elbette değişebilirler. Zaten derin devletin sırlarının açıklanmasının sebebi, bu konuda devreye girmiş kişilere yaptıklarının getirdikleri zararları gösterebilmek, onları uyarabilmek ve değiştirebilmektir. Amaç, yıkıcı değil yapıcıdır. Söz konusu bilgileri bu gerçek ışığında değerlendirmek daha doğru olacaktır.

Ayrıca burada, asıl olarak bahsi geçen vakıfların kuruluş dönemlerinden bahsedilmektedir. Bu vakıfların bir kısmı halen derin devletin etkisinde hareket etmekle birlikte, bir kısmı günümüzde farklı bir görünüm alıp, farklı fikirler savunuyor olabilirler. Ancak özellikle kuruluş dönemlerinde, doğrudan İngiliz derin devleti adına hareket etmeleri ve gelecek nesilleri de ilgilendiren ürkütücü çalışmalara önayak olmaları nedeniyle oldukça zararlı olmuşlardır. Burada önemle üzerinde durulan yönleri budur.

Yeniden görüşmek üzere….

Not : Bu yazı “ÜST AKIL : İNGİLİZ DERİN DEVLETİ” isimli kitaptan yararlanmak suretiyle derlenmiştir.

The post İngiliz Menfaatlerini Şekillendiren Vakıflar appeared first on Muhammet Taşdemir.



from Muhammet Taşdemir http://ift.tt/2nyUyEG

11 Mart 2017 Cumartesi

Kong : Skull Island Film İncelemesi [AZ SPOILER’LI]

Herkese merhaba.

Bu yazımda size izlediğim filmlerden biri olan Kong : Skull Island isimli film hakkında film incelememi ve eleştirilerimi yazıcam. Film hakkında görüşleriniz ve yorumlarınız var ise yorum kısmına belirtmenizi isterim.

Filmin Giriş Kısmı

Film 1970’li yıllarda geçiyor. ABD’nin Vietnam’a yapmış olduğu saldırıyı bitirmesi ile birlikte terhis olan bir grup askerin ve o civarda görev yapan bir grup bilim insanının, 2. dünya savaşı sırasında nükleer silah denemeleri sonucu yok edilmek istenen SKULL ISLAND canlılarının ama yok edilemeyen canlıların 1970’li yıllarda yeniden keşfini anlatıyor.

2 adet araştırmacının bir senatörü ikna etmesi sonucu, yanlarına alacağı diğer bilim adamları ve araştırmacı askerler ile birlikte konuyu direk adanın merkezinde araştırma çabaları ile başlıyor KONG : SKULL ISLAND.

Başrollerinde Tom HiddlestonBrie Larson, Samuel L. Jackson, John Goodman, John C. Reilly gibi oyuncuların oynadığı film; etnik, kurgu, aksiyon ve biraz da komedi çerçevesinde geçiyor.

2005 yılında yapılan King Kong filmi gibi bir Amerikan rüyası tarzında bir film beklemeyin. Bu film kendine özgü bir mahiyet taşıyor ve bu filmde KONG biraz daha gorilimsi bir yapıdan çıkmış.

Filmin Akışı

Özellikle Samuel L. Jackson’ın canlandırdığı karakter, Kong’u bir tehdit şeklinde görüp kendisine saldıran helikopterleri ortadan kaldırması sonucu, askerlerinin intikamını almak isteyen bir karakter gibi işlenmiş. Filmin sonuna kadar onu bu şekilde izleyeceksiniz. Hatta bu konuda adadaki ekip ile fikir ayrılığına düşecekler.

Çeşitli kurgusal canavarlar ile karşılaşan ekibin önemli bi kısmı filmde hayatını kaybediyor. (Filmin sürprizini kaçırmamak için detayları yazmıyorum) . 

Geriye kalan ekipten bir kısım, 40 yıldır adadaki yerliler ile bir arada yaşayan bir adam ile karşılaşıyor.  Adanın yerlileri, filmin etnik yapısını çok güzel yansıtıyor ve gerçekten kendinizi 1970’li yıllarda yaşıyorsunuz.

Yerlilerin yardımıyla yapılan hurda döküm bir bot ile yardımın ulaşabileceği sahile ulaşmayı hedefleyen ekip, bir konuda fikir ayrılığına düşüyor ve bir konuda anlaşıyorlar. Daha sonra bu fikir ayrılığından dolayı, adanın gelişmiş sürüngenleri tarafından saldırıya uğrayan ekip, inanılmaz bir sahnede sadece bir çakmak ile kendilerini kurtarıyorlar. (Konu geniş ama çok hafif SPOİLER’lar ile anlatıyorum)

Filmin Sonuna Doğru

Askerlerinin intikamını almak isteyen ALBAY, Kong’a elindeki mühimmat ile saldırı düzenlemek istiyor. Bunda biraz başarılı oluyor ancak yaptıkları ile adanın en saldırgan türünü uyandırıyor. KONG’un bir nevi geçici İPTAL moduna geçmesinden sonra saldırgan tür, ekibe saldırıyor ve en sonunda KONG, çevrimiçi moduna geçip ekibi kurtarma üzerine, 112 acil servis gibi davranıyor 😀

Filmin sonunda tabi güçlü bir dövüş sahnesi ile rakiplerini mat eden KONG, adeta “Benim filmlerimin devamı gelecek uleyn” dercesine ekipten uzaklaşıyor.

Tahminlerim

Filmi Japonya ile de bağdaştırmalarından dolayı mutlaka bir noktada KONG ile GODZILLA’yı bir araya getirecekler. İlerleyen yıllarda BATMAN v SUPERMAN gibi bir KONG v GODZILLA filmi görebiliriz. 2020 gibi geleceğine dair bir duyum aldım şu aralar.

Eleştirilerim

Tom Huddleston’ı Loki rolüyle gördüğümüzden dolayı bu filme onu fazla adapte edemedim. Daha fazla aksiyon filmini kaldırabilecek bir oyuncu tercihi olabilirdi. Yine de vasatı aşmış diyebilirim.

Filmin başlangıcı biraz düşük tempoda başlıyor. Ancak yine de sıkılmayın.

 

The post Kong : Skull Island Film İncelemesi [AZ SPOILER’LI] appeared first on Muhammet Taşdemir.



from Muhammet Taşdemir http://ift.tt/2npnQVV

9 Mart 2017 Perşembe

Samsung Galaxy C5 Pro Alınır Mı?

Yeni telefon modelleri üretmeye devam eden SAMSUNG, 2017 yılında orta-üst seviye segmentinde ürettiği telefon ile yeniden karşımıza çıktı. GALAXY C5 PRO satın almak isteyenler için bazı dezavantajları olsa da yine de iyi bir tercih olabilir. Gelin şimdi sizin için bu telefon hakkında yorumlarımı belirteyim ve artıları-eksileri ile güzel bir telefon incelemesi yapayım.

“LG V20 ALINIR MI?” isimli yazımı okudunuz mu?

Galaxy C5 Pro Ekran Özellikleri

Ekran boyutu olarak 5.2 inch ekranı ile karşımıza çıkan C5 Pro, ne çok büyük ne de çok küçük bir ekran tercihini bizlere sunuyor. Galaxy A3 modelini 4.7 inch olarak düşündüğümüzde, 5.2 inch hem video izlenebilir ve hem de cebe çok rahatlıkla sığabilir tarzda bir telefon. (ŞAHSEN BEN ÇOK BÜYÜK EKRANLI TELEFONLARI SEVMİYORUM)

FullHD bir ekran ile karşımıza çıkan bu telefonun piksel yoğunluğunun 424 ppi olduğunu öğreniyorum. Klasik Super AMOLED çizgisini koruyan SAMSUNG, bu telefonda Always on Display ile Galaxy S7‘ye göz kırpıyor.

Galaxy C5 Pro Batarya Özellikleri

Batarya konusunda beni üzdüğünü söylemek isterim. Bu telefona 2600 Mah‘lık bir batarya yakışmamış. En azından 3000-3200 Mah arası bir batarya çok iyi giderdi. Mobil interneti sık kullanıyorsanız 2600 Mah size YETMEYECEKTİR. 

Bu arada telefonu şarj etmek için bağlantı USB type-C kablosu ile sağlanıyor. Micro USB kullanılmamış ve bu da iyi olmuşa BENZİYOR.

Galaxy C5 Pro Donanım Özellikleri

Qualcomm Snapdragon 626 MSM8953Pro yonga seti ile gelen BU TELEFON, CPU frekansı olarak 2.2 Ghz seçeneği ile geliyor ve 8 çekirdek ile destekleniyor. Bu da işlem hızı anlamında oldukça İYİ anlamına geliyor.

RAM konusunda 4 GB ile pek çok uygulamayı bir arada kullanabileceğiniz bir seçenek sunuluyor. Ancak pek çok uygulamanın açık kalması, bataryanın düşük seviyede olmasından dolayı sorun çıkaracakmış gibi duruyor.

Yanında hızlı şarj taşıyanlar bunu sorun etmeyebilirler ancak yanlarında mutlaka en az 15000 mah lık bir taşınabilir hızlı şarj taşımalılar.

Dahili depolama 64 GB ve bu gerçekten çok iyi. Ayrıca hafıza kartı desteği var ve 256 GB‘a kadar yükseltilebiliyor.

Galaxy C5 Pro Kamera Özellikleri

Arka kamera çözünürlüğü 16 MP olarak hazırlanmış. Video kaydı olarak 4K desteği yok. Diğer özellikleri A serisi ile aynı gibi. Ancak ön kamera da 16 MP ile SAMSUNG cömert davranmış.Diyafram açıklığı 1.9 olarak belirlenmiş ve yine SMILE diye bağırıp fotoğraf çektirebiliyorsunuz telefonunuza 🙂

Galaxy C5 Pro Bağlantı Özellikleri

4.5 g özelliği ile gelen Galaxy C5 Pro, LTE Cat.6 teknolojisi ile yeterli bir seviye de tutulmuş. Üst seviye bir telefon olmadığı için gayet normal.

Wi-Fi hızı da yine 4.5 g gibi orta üst seviye ayarında. a/b/g/n özelliği taşıyor. ekstra ac versiyonu dahil edilmemiş.

NFC ve Bluetooth tabi ki de var 🙂

Galaxy C5 Pro’nun Diğer Özellikleri

Maalesef su ve toz geçirmeme özelliği YOK. O yüzden dikkatli kullanmanız gerekecek. Duşta ya da denizde bu telefonu kullanmanız zor. Yaz mevsimi yaklaştığı için yağmurdan dolayı endişe etmeyebilirsiniz. 🙂

Parmak izi okuyucusu ön tarafta mevcut. Bu güzel olmuş.

Hi-Fi ses ile kaliteli müzikler dinleyebilirsiniz. Ayrıca 4K video oynatma özelliği de mevcut ama ekran küçük ve Full HD bir özelliğe sahip. 4K olayını pek tercih etmezsiniz. 🙂

Sonuç olarak;

Bu telefonun tek kötü yanı batarya seviyesi. Yani bu telefon bu derece ORTA-ÜST seviye bir mahiyet taşırken 2600 Mah gerçekten kötü olmuş.

Söyleyeceklerim bunlar.

Sizin yorumlarınızı merak etmekteyim. Belirtirseniz sevinirim 🙂

Okuduğunuz için teşekkürler.

The post Samsung Galaxy C5 Pro Alınır Mı? appeared first on Muhammet Taşdemir.



from Muhammet Taşdemir http://ift.tt/2m29tWw